1 Yorum 1 Yorum  | 26 Ağustos, 2005

Efendim, bugün misafir sanatçıyız... Ve siz anlatacağımız öykü, Bozcaada üzerinedir...

(...)
Bozcaada, Lozan Antlaşması ile Türkiye’ye bırakılmış iki Ege adasından biridir. Pek kimse bilmez -ya da bilmek işlerine gelmez- ama Lozan Atlaşması’na göre, Gökçeada ile birlikte Türkiye’nin “özerk yönetime sahip” tek bölgesidir burası! Lozan Antlaşması’nın 14. maddesi, idari ve güvenlik politikalarında bu adalara özerklik (otonomi) verilmesi hükümlülüğü getirmekteydi. Hatta Lozan Antlaşması her iki adadaki Rum nüfusun yerel yönetimde birer temsilci bulundurmasını kayıt altına almıştı...
Lozan’a imzasını koyan ülkelerin ayaklar altına aldığı pek çok madde gibi bu madde de uygulanmadı...

Her neyse, konumuz “Bozcaada ve ulaşım” olduğuna göre, “bir adalı” olarak anılarımı anlatmam gerekiyor.

1980’li yıllara değin adanın tek ulaşım aracı, Yakar Kaptan’dır. Nur içinde yatsın, Yakar Kaptan ben diyeyim 100, siz deyin 150 kiloluk dev gibi bir adamdı... Vücuduna orantısız bir şekilde, küçük takası ise bir seferde en fazla 4 araba ve 30 yolcu taşırdı. Yok, aceleniz varsa, adaya “dört buçukuncu” araba olarak da gidebilirdiniz elbette... Arabanızın yarısı teknede diğer yarısı ise kapağın üzerinde adaya geçerdiniz. Rivayetler muhtelif ama, Yakar Kaptan’ın en azından bir arabayı “suya düşürdüğü”, adada gülerek anlatılır...

Adanın makûs talihi, 1983’te Mustafa Kâmil Zorti Paşa’nın elinde bastonu ve çakmak çakmak bakan gözleri ile çıktığı “yurt gezileri”nden birinde değişir:

- Evladım, niçün bu adanın etrafı su ile çevrili?

(...)
Netçe itibariyle adaya yeni bir araba vapurunun alınmasına karar verilir. “Yeni” dediğime bakmayın, alına alına İngiltere’nin Normandiya çıkartmasında kullandığı, 1938 yapımı, bazı kurşun deliği izlerinin hâlâ göründüğü, “iki enkaz” alınır: Arıburnu ve Ezine.

Bu araba vapurlarının kapasitesiyse sadece 23 arabaydı. Eylül ayında bağbozumu zamanı geldiğinde, bu rakam otomatikman “6 kamyon+allah ne verdiyse”ye dönüşürdü. Dalından koparılmış üzümün beklememesi lazımdır, çünkü beklediği her saat “bam değeri” denilen bir ekşilik/tatlılık ölçüsü vardır, düşer. Bam değeri düştükçe üzüme Tekel fabrikasının vereceği fiyat da düşer. Siz isterseniz iki gün öncesinden sıraya girin, bağbozumundan gelen bir kamyon varsa, sıra direk ona geçerdi.

Bu arada, metal yorgunluğunun “en üst level”ın çoktan aşıldığının en önemli göstergesine sahipti bu gemiler... Sıkı fırtınalarda bu güzelim “araba vapurları” sadece öne-arkaya ve sağa-sola sallanmaz; araba vapurunun kıçı ve başı birbirinden bağımsız olarak yalpalayarak, yolcularına unutulmaz bir deneyim yaşatırlardı!

Yakar Kaptan’ın bir fırtınada motorlarının bozulup, yolcularıyla beraber Midilli’ye düşmesinin öyküsünü ise bir başka sefere anlatırız artık...

Ali Işıngör
Burkina Fasa Fiso Halk Cemahiriyesi
(tag bulutu)

Not: Mustafa Kamil Zorti Paşa’nın kim olduğunu bilmeyenlere hemen bir hatırlatma yapalım. Kendisi şimdilerde resim yapıyor. En unutulmaz demeciyse şuydu:

“Bilgisayar lisanlarında hata manasına gelen error kelimesi kullanılıyor. Terör kelimesi de bu kökten geliyor. Hata, gaf, kötülük manasına geliyor. Terör demek; error demek. Hata demek...”

1 Yorum:

Blogger TaRa dedi ki...

blog ulasimla, yazi bozcaada ile ilgili ama...

70li-80li yillarda bozcaada'da aslen adali degilseniz ya adanin tek oteli koz otel'de kalirdiniz ya eski bir rum evi kiralardiniz. koz otel onceden bir rum okulu oldugu icin koridorlari kahkaha, odalari huzun kokardi.

o zamanlar yasli rum teyzeler aksam ustleri kapi onlerinde nakis islerlerdi hala yasla , ciceklerini sularlardi mavi sabahlara.

eylul'de bagbozumu giderseniz sokaklar da kukurt kokardi baglar gibi. ekim'de "genc sarap" tadabilirdiniz. ada insani ruzgariyla zaten sarhos etmis olurdu ama.

adalilar sevmezdi o zamanlar "turistleri". yolu ruzgarli sokaklara dusmus gezginlere, kendini adali hissedenlere tahammulleri vardi ancak. yakar kaptan'in takasindan, ariburnu, ezine vapurlarindan fazlasina gerek yok idi henuz.

kumsallar sadece size ait, deniz toplari, ucurtmalar yollardiniz hediye, karsi kiyidaki kardeslere.

mutlulugun, huznun, doyumun mekaniydi, neyse.

"cocuklugun" verdigi hayallere karismis guzel anlari hatirlatan bu guzel yazi icin tesekkurler.

Cumartesi, 27 Ağustos, 2005

 

Yorum Yaz