0 Yorum 0 Yorum  | 26 Eylül, 2005

hürriyet gazetesi ekonomi sayfası yazar şükrü kızılot "Ne olacak bu taksicilerin hali" başlıklı bir yazı yazmış.

Taksici esnafın, yıllardır haklı bir talebi var. ‘ÖTV ve KDV
alınmasın, biz de taksileri yenileyelim’
diyorlar.

Bu yenilemeden, sadece taksiciler değil, herkes kazançlı çıkacak.

Taksiciler: Can güvenliği sorunu kalkacak, araçları sık sık bozulmayacak, taksi şoförü sıcakta pişmeyecek, soğuktan titremeyecek. Yerli ve yabancı müşteriye daha iyi hizmet verilecek.

Müşteriler: Daha iyi bir taksiye binecek. Sıcaktan ve soğuktan, olumsuz yönde etkilenmeyecek.

Ekonomi: Kazançlı çıkacak. Onbinlerce araç satılacak. Yenilenen araçlar nedeniyle, ilave 37 milyon YTL Motorlu Taşıtlar Vergisi geliri olacak. Otomobil üretici ve satıcıları, kazanç sağlayacak ve vergi ödeyecek. Ülke, hurda otomobillerden kurtulacak. Kaza riski azalacak.
çok ütopik gözükmüyor değil mi? ab furyası sonrasında yeni bir yasa önerisi ile belki yeni taksilerimize kavuşabiliriz.

ne olacak bu taksicilerin hali haberinin devamını göster/gizle
TAKSİCİLİK zor iş. Çoğu, akşama kadar direksiyon sallayıp, karnını zor doyuruyor. Her an bir kaza ya da bir olayla hatta ölümle karşı karşıyalar.

Bazı semtlere müşteri çıktığında, gitmekten korkuyorlar. Nasıl korkmasınlar, 20-30 YTL’sini alabilmek için, taksicileri öldürdüklerini sık sık okuyoruz. Genel tablo bu... Bazı istisnaları olabilir ama istisnalar kuralları bozmaz.

Yabancı ülkelerde taksicilerin durumu son derece iyi. İngiltere’de, şoför ile müşteri arasında, camdan zırhlı bir bölme var. Taksicilerin aylık geliri de 5-6 bin sterlin (yaklaşık 13-15 bin YTL) civarında. Geçenlerde, İtalya Como’da tanık oldum. Como’dan havaalanına gidiş 50 Euro ise, boş dönüş ücretini de talep edip, 100 Euro istiyorlar. Como’dan 20 kilometre uzakta Dream Otel var, oraya giderken de yine gidiş-dönüş ücreti alıyorlar. Dream Otel’de taksi bekliyordum. Bir taksi geldi, yanında da bayan arkadaşı. Meğer otelde kalmaya gelmişler... Şöyle bir baktım ve içimden ‘Helal olsun’ dedim. Bizim taksiciler bunu hayal bile edemezler...

YENİLEME SORUNU

Taksici esnafın, yıllardır haklı bir talebi var. ‘ÖTV ve KDV alınmasın, biz de taksileri yenileyelim’ diyorlar.

Bu yenilemeden, sadece taksiciler değil, herkes kazançlı çıkacak.

Taksiciler: Can güvenliği sorunu kalkacak, araçları sık sık bozulmayacak, taksi şoförü sıcakta pişmeyecek, soğuktan titremeyecek. Yerli ve yabancı müşteriye daha iyi hizmet verilecek.

Müşteriler: Daha iyi bir taksiye binecek. Sıcaktan ve soğuktan, olumsuz yönde etkilenmeyecek.

Ekonomi: Kazançlı çıkacak. Onbinlerce araç satılacak. Yenilenen araçlar nedeniyle, ilave 37 milyon YTL Motorlu Taşıtlar Vergisi geliri olacak. Otomobil üretici ve satıcıları, kazanç sağlayacak ve vergi ödeyecek. Ülke, hurda otomobillerden kurtulacak. Kaza riski azalacak.

KİM NE DİYOR?

Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) bu konuda, bir kampanya başlatmış ve Maliye Bakanlığı’na başvurmuştu. Nisan ayı ortasında da Başbakan, Ankara Hilton Oteli’nin önünde, Billur Taksi Durağı’nda taksicilerin dertlerini dinlemiş ve onlara ‘Taksici esnafa elimizden gelen yardımı esirgemeyeceğiz’ demişti. Aradan aylar geçti, ‘Gelişmeler ne yönde?’ diye merak edip, araştırdım. Bursa Milletvekili Kemal Dağ ile 32 milletvekilinin ‘Ticari Taksilerde Yenileme Yapılması ve Araç Sahiplerinden Bir Kereye Mahsus ÖTV Alınmaması ve KDV Oranlarında İndirim Yapılması’ hakkında yasa teklifi ile TESK’in önerisine destek verdiklerini tespit ettim.

Ardından, Maliye Bakanlığı’nda bu konuda kapsamlı bir toplantı yapıldı.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı, yasa teklifi için ‘olumlu görüş’ bildirdiler.

Hazine Müsteşarlığı ve DPT; faiz dışı fazla hedefini olumsuz etkileyeceği, gelir kaybı olacağı ve kamu finansmanı açısından olumsuz etki yapacağı gerekçesiyle, ‘olumsuz görüş’ bildirdiler.

Maliye Bakanlığı da gelir kaybının telafisi gerektiği bunun da taksimetre takılacak olan yazar kasalar sayesinde, bu alandaki kayıtdışılığın önlenmesi ile kapatılabileceğini belirtti.

Görüşler Başbakanlığa iletildi. Şimdi top, Başbakan’da...

SEN NEYMİŞSİN BE ABİ...

Taksiciler, Hazine Müsteşarlığı ile DPT’nin, ticari taksilerin yenilenmesi olayının;

Faiz dışı fazla hedefini olumsuz etkileyeceği, Gelir kaybı olacağı, Kamu finansmanı açısından olumsuz etki yapacağı gibi sonuçlar doğuracağını okuyunca, herhalde hayrete düşüp birbirlerine ‘Sen neymişsin be abi’ diyeceklerdir.

Beyler bırakın bu tür gerçek dışı iddiaları. Taksiciler, parasıyla taksilerini değiştirecekler. Sadece ÖTV ve KDV alınmayacak, olay bu... ‘Neredeyse memleket batar’ diyeceksiniz. Bu ülke 30-40 bin ticari taksinin ÖTV ve KDV’si alınmayınca batacaksa, zaten batmıştır!..

(kaynak: hürriyet)

0 Yorum 0 Yorum  | 18 Eylül, 2005

şüphesiz ki internetin en ünlü türk'ünü sorsanız cevap olarak çoğu insan mahir (mahir çağrı) adını verir. yarım yamalak ingilizcesi ile alabildiği en güzel domain adını seçen ve bir zamanlar ünlü bir mim olan mahir'in adı bu günlerde hep bir gülümseme ile anılıyor.

peki ikinci türk? hakkında discovery channel'de belgesel bile yapılmış ihsan aknur. google'da the best taxi driver'ın cevabı, taksici camiasının tek siber yıldızı.

aslında ikisinin de çıkışı yamuk ingilizcelerinden kaynaklanıyor, ama ihsan bey ingilizcesini geliştiriyor, hatta site bile açıyor. ingilizce dışında onlarca dilde yayın yapan ihsan bey'in sitesinde kendisi, sitesi hakkında basında çıkan küpürler, istanbul ve türkiye var.

sultanahmet'e yolunuz düşerse eğer gözünüz 34 tjs 95 plakasında olsun..

0 Yorum 0 Yorum  | 16 Eylül, 2005

türkçe içeriğin mihenk taşı sezyum'un deniz mahsülleri bölümünden taksiler ve taksiciler ile ilgili çarpıcı açıklamalar. buyrun okuyun.

0 Yorum 0 Yorum  | 15 Eylül, 2005

endüstri ürünleri tasarımı ile ilgili her şeyi ama her şeyi (iş, portfolio, okul, staj) bulabileceğiniz sitelerden birisi olan core77 yazarlarından Arnold van Bezooyen, istanbulda ki "Orient-Orientation: Twelve Designers = Six Answers for Istanbul" workshop'u hakkında bir makale yazmış.

bir tasarımcı ve yabancının gözünden istanbul hakkındaki düşüncelerini okumak hatta onunda istanbul hakkında çözümler üretmesi çok heyecan verici. beğendiğim projelerden bir tanesi her şehir için önemli olan binaların görülmesine yönelik olan power of no. diğer bir proje ise Arnold van Bezooyen'in yaptığı poshet daily. bu proje ise gündemde olan etkinliklerin kullanımda olan poşetlere basılması ve extradan masraf yapmadan bu etkinliklerin tanıtımının yapılması.

bunun dışındaki diğer tasarımlara da her iki siteden de erişebilirsiniz.
istanbul is a city with 22,000 taxis, most switched over from petrol to clean-burning natural gas in a gesture to fight smog and pollution. I use my poor Turkish to give the driver directions (and he responds with poor English), resulting in an affirmative nod from him—an ironic start to a workshop on communication design. After 10 minutes and 3 Lira, our taxi disappears as we find ourselves standing in front of the University. In a city where bomb threats are not unusual, things are moving more slowly from here, due to security regulations.
- Arnold van Bezooyen
Not1: Yukarıda Arnold'un taksiler hakkında yazdığı bir tespit var. en kısa zamanda türkçeye çevireceğim şimdilik ingilizce.
Not2: Başlık bu gün ofiste yazı hakkında konuşurken farkettiğimiz "ortaya yanar döner bir şeyler getir evladım"ın in "mr future tense" hali.

0 Yorum 0 Yorum  | 12 Eylül, 2005

Gelmiş geçmiş en büyük şairlerinden birini, Orhan Veli'yi PTT çukuruna düşürerek öldüren (valla mizah değil, gerçek) bir şanlı ırkın ahvadı olarak, yolardaki bitmeyen kazı çalışmaları konusunda elimize pek kimse su dökemez ama bu konuda bizden de önde giden bir ulus olduğunu söyleyebilirim: İtalyanlar!

Babanızın tarlasına dahi elinizde kazmayla giremeyeceğiniz tek dünya kenti olan Roma'da, teorik olarak yere çivi bile çakmak, kültür bakanlığının iznine bağlıdır. Tabi bunun bir de kötü yanı var. Kentin ortasından bir metro hattı geçirmeye çalışan Romalılar, her yeni kazma darbesinde ortaya çıkan yeni bir Roma eseri yüzünden 60 yıldır bunun bir yolunu bulabilmiş değil! Hatta bu kazılardan birinde ortaya çıkan Roma sikkelerinin üzerinde bir inşaatı sembolize eden resimler bulununca, İtalyanlar "Metro temel atma töreninin anısına bastırılan paralar bulundu" diye uzun bir süre dalga geçmişlerdi kendileriyle... Bu yüzden Roma belediyesinin otobüsleri, rahatlıkla "Auschwitz toplama kampına Yahudi taşınıyor" izlenimini bırakabilir sizde.

Her neyse, Roma belediyesi yaklaşık üç yıl önce yeni bir atak yaparak kentteki tüm otobüsleri yenileyip, sayılarını artırmaya başladı. Bu çalışmalar sırasında teknolojiden de faydalanmayı unutmamışlar. İtalya'da bir cep telefonu operatörü olan Omnitel Vodafone'un geliştirdiği bir çözüm sayesinde uzun bir süredir Roma otobüslerinde bilet sorunu ortadan kalktı. Berlin, Paris ve Turku (Finlandiya) kentlerinde de denenen bu sistem sayesinde, otobüse binmek için bir SMS atmanız yeterli!

Sistem nasıl mı çalışıyor? Tek yapmanız gereken, romalıların IETT'sine bir mesaj atmak! Farklı operatörlerin telefonlarından da yararlanabileceğiniz bu sistem, birkaç saniye içersinde size bir SMS gönderiyor. Aldığınız SMS, Roma sınırları içersinde hat ve mesafe kısıtlaması olmaksızın kullanabileceğiniz bir "sanal bilet" artık. Katlı otobüs içinde dolaşan kondüktöre bilet yerine cep telefonunuzdaki mesajı göztermeniz, işin bir diğer inceliği...

SMS ile alınan "sanal biletin" gerçeğinden çok daha ucuz ve kullanışlı olduğunu söylememe bilmem gerek var mı? www.atac.roma.it adresine bağlanıp, basit bir formu dolduran tüm Romalılar sanal bileti kullanabiliyor. Sistem, yolcuların şarjının bitmiş olması ihtimalini de gözardı etmemiş. Kondüktörün cep telefonu üzerinden bilet alabilmeniz de mümkün, yeter ki şifrenizi unutmayın!

Yazının sonuna gelirken küçük bir "bilgi kırıntısı" atmadan olmayacak... Eskilerin diliyle, "otobüslerdeki fordçuluk" olayı, klasik bir İtalyan start-up'ıdır! Ama hemen üzülmeyin! Biz Türklerin de bir "alameti farika"sı var: "Sağlı sollu arkalara ilerleyelim beyler!" bunlardan biri mesela. Hem gerçek hem de mecazi anlamıyla üstelik...

not: ali ışıngör'ün taksimetre'ye yaptığı katkılardan bir tanesi bu yazı. diğerleri için aşağıdaki listeye göz atabilirsiniz. kendisine bir kez daha yazılarını bizimle paylaştığı için teşekkür ediyoruz.

Geleceğin Taksisi (Bölüm 1)
Geleceğin Taksisi (Bölüm 2)
Ada vapuru yandan çarklı

0 Yorum 0 Yorum  | 09 Eylül, 2005

istanbul metrosundaki reklam kirliliğini yazmak isterken ali bey'in bu yazısını okuduktan sonra fikrim birden türkiye sınırları içindeki en komik ulaşım hikayesini bir kez daha araştırmak konusunda değişti.

cem ile hem fikir olduğumuz hikaye ise dana ferhat.
Trafik ve otomobil kullanımı konusundaki başarımız ortada. Ancak ne yazık ki otomobil üretimi konusunda bir türlü söz sahibi olamıyoruz. Biz de bunun yerine hayatımızdaki otomobilleri kendimize uyduruyoruz. Yıllar önce Ferhat isimli dana (İnsan danasına Ferhat ismini neden verir?) bir Murat 124'ün arka koltuğunda veterinere götürülmüştü. Bu yaratıcı yaklaşım dünya basınında çok ciddi ses getirmişti. Hatta otomobil firmaları, merkezleri ile bağlantıya geçip, arka koltuğuna inek sığabilen otomobillerin ülkemiz pazarı için özel olarak üretilmesini istemişlerdi.
Yaratıcılıkta asla sınır tanımıyoruz haberinin devamını göster/gizle
BİZ BU İŞİ BİLİYORUZ

Ancak ne yazık ki gümüze kadar otomobil dünyasının önde gelen firmalarından bu yönde olumlu bir haber çıkmamıştı. Bu acı durum karşısında ne yapacağını bilemeyen Türk tüketicisi yolu yine kendi çözümünü üretmekte buldu. Yine ilginç şekilde yüklenmiş bir Murat 124 fotoğrafı bu kez bir tomruk kaçakçılığında çekildi. Kamyoneti olmayan ama tomruk işinde çok para olduğunu bilen bir vatandaşımız, sahip olduğu ve hatta gözü gibi baktığı otomobiline tomruk parçalarını tıka basa doldurmuş halde ormanı terk ederken görevlilere yakalandı. "Satıcı değil, yakıcıyım" dese de adaletin şefkatinden nasibini almak zorunda kalan bu girişimci insanımız geride zekice yaratılmış bir fotoğraf bıraktı. Bu fotoğrafı FIAT yetkililerine gönderip, yeni modeller ile falan uğraşmamaları, mümkünse 124 modelini kamyonet, vidanjör, 4 çeker arazi aracı ve ambulans şeklinde yeniden tasarlayarak ülkemizde üretmelerini isteyen bir mektubu ellerimle yolladım. Allah devlete millete zeval vermesin...

(kaynak: sabah)
"allah sevdiği danayı erken alırmış yanına." - bülent ersoy

6 Yorum 6 Yorum  | 08 Eylül, 2005

"Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Rock 'n Coke’a giden küçük bir kız çocuğu varmış. Bu kız çocuğu, her aktivitede yaptığı gibi yine toplu taşıma araçlarını kullanıyormuş" diye başlıyor bizim hikayemiz.

Skin, Korn ve Cure’ün 3’ü 1 arada yapacağı güzel bir gün erkenden başlar. Erken dediysek abartmayalım. Kahramanımız saat 17 civarında otobüs kuyruğundadır. Bu kuyruğu bir yere not edin, çünkü kahramanımız kendisini bekleyen bilet kontrol, bilet kesme, çanta kontrol ve en sonunda da cardrock kuyruklarından henüz bihaber. Şu anda onu rahatsız eden tek şey, dakika başı yanına gelip “Bilet verelim mi abla? 3 bilete gidiyor bak.” diye diklenen satıcılar. Hayır, akbilim var ve hayır, 2 bilete gidiyor.

Akbilimle aramızda özel bir bağ var. Ucu ucuna beni aktarmalara yetiştirip o diruudidip sesini çıkardığında ve hep içinde özenle 380 kontör gibi abuk kontörler bulundurmasıyla, çoğu zaman uğruna beklediğim dolum kuyruklarının çilesini unutturur bana. Her ne kadar bu sene patlama gösteren ulaşım fiyatları kendisini hafiften cepten çıkarıp çantaya koydurtsa da her ilişkide olur böyle dönemler diyoruz. Hani, otobüslerin dolmuşlara yenildiği türden. Şunu bir köşeye yazmalı, otobüs her zaman saatinde kalkar, dolmuşun ise dolması gerekmektedir.

Hoş, RocknCoke’a giden otobüs biraz daha farklıcaydı. Bu otobüsün de kalkması için dolması gerekiyordu ama şikayet etmedik. Arkadaşımla yaklaşık 30 dakika bekleyip, zil-zurna sarhoş “kusura bakmayın araya kaynak yapıyoruz ehehıjk” diyen iki hatunun da eklenmesiyle iyice alevlenen, yarım saat içinde iki şişe kavaklıdere kırmızı şarap devirmiş kitleyi de geçtikten sonra otobüste yerimizi aldık.

Ve otobüs doldu ve daha da doldu ve en fazla doldu. Artık heryerde insan vardı. Şoför kalkmaya karar verdi, bu şekilde 1,5 saatlik kesintisiz bir şehir-içi yolculuğa da start vermiş olduk. Trafik yok. Araç da hızlı gidiyor ama bir süre sonra “naber nasılsın”lar, “össde 280 puan yaptım çok iyi değil mi”ler, “jonathan davis’in boyu 190 mış biliyor muydun”lar kesilince insanlar da mızmızlanma başladı. Alternatif gençliğin otobüs içi manzarasını da aksettirelim; az sonra 4 ocak 1987 doğumlu olduğunu tüm otobüsün duyacağı, file etek, siyah converse hatunumuzun midesi bulanır. Arkadaşım yer vermeyi teklif eder ama hatun “alternatif”tir ve hemen bir çözüm üretir, yere oturur. Buraya kadar çok alternatif de, yerden kalktıktan sonra kolonyalı bezle bacaklarını silmesi kısmına pek mana veremedik.

Herneyse. Bu arada kırmızı otobüslerin en sevmediğim özelliği olan yanyana 4lü koltukların kapladığımız iki kişilik yeri haricindeki koltukta alternatif bir abimiz ve alternatif bir ablamiz uyumaktadırlar. Buraya kadar herşey gerçekten normal. Sanırım alternatif olan kısmı, abimizin bir omzunun benim alanımın %50sini işgal etmesi olabilir. Evet, sanırım budur.

Vakit ilerler, uyuyan uykusunda, yerde oturan mide bulantısında, gevezeler yüksek sesle çene çalmakta, ha bu arada hikaye anlattığımıza göre bir de develer tellal, pireler berber, bildiğimiz çayır-çimen otları dişhekimiyken, otobüsten homurtular gitgide yükselmektedir. Derken olan olur. Alternatif bir abimiz, muhtemelen yaş 15, cebinden alternatif sigarasını, ismi lazım değil marlborodur kendisi, ve çakmağını çıkarır; yakar. Ve sırayla otobüste sigaralar yanmaya başlar. O köşe sigara köşesi, bu köşe dumanaltı derken ortada kahramanımız kalır. Üstüne üstüne dumanlar üfürülmekte, gaz-geçirgen olan lensleri olanca hızıyla gözlerini yaşartmakta ve küller, hırkasına desen yapmaktadır. Rüzgarın esiş yönü ve camlardan içeri giren hava akımının hesabına düşemeyecek kadar alkollü alternatif arkadaşlar kültablası niyetine; koltuklar, üstlerimiz başlarımız ve yerleri kullanmaya başlayınca, arkadaşım ayakta duran birini çekiştirir ve şöyle der “ne zamandan beri otobüste sigara içiliyor?”
İşte hikayemiz de böyle biter.

Durun aslında bitirmemiştim. Milletin yarısına kadar bile okumaya üşeneceğini garantilediğim bu yazının bir de otobüsün durdurulma kısmı var ki burası başlı başına bir paragraf eder; (buyrun)

Beylikdüzü kavşağında otobüs durur. Ah hayır, ne şehir magandaları, ne de Redkit’ten fırlamış joe-jack-brian-avarel kardeşler (3ncüsü brian miydi yoksa sallıyor muyum?)... Bunlar düpedüz alternatif magandalar. Şoförle konuşup, otobüsü durdurup inen; “Tekel bayiini durak olarak belledik, bakın biz çok alternatifiz, ooh şimdi otobüsü 10 dk otobanın köşesinde bekletiriz de, yaylana yaylana gidip kutu biralarımızı alırız, şoföre de kıyak olsun diye bir şişe su yollarız.” diyen magandalar.

Her aktiviteye giderken otobüs, minibüs ve benzerini kullanmayı çok seven bendeniz, bu yolculuk bittiğinde, duygularımı ifade etmek için şunları dedim; “oh.. hele şükür.”

Şimdi yazının ana fikrine gelelim, okuduğumuzu anladık mı?
Otobüsler, toplu taşıma araçlarıdır.
Toplu taşıma araçlarında, seyir halindeyken şoför rahatsız edilmez.
Yüksek sesle herkesi rahatsız edecek biçimde konuşulmaz.
Milletin üzerine abanıp uyunmaz.
Durak olmayan yerde otobüs durdurulmaz. Hadi durduruldu diyelim, 10 dakika bekletilmez!
Kabuklu yemişleri felan geçtim, o an fırsatım olsaydı “gel muccuk” diyip fındık fıstık atardım orası ayrı ama sigara ne ola ki?!
Bu kadar geride kaldınız “alternatif” arkadaşlarım.
Eğer alternatif olmak uğruna yapıyorsanız, üzgünüm çok mainstreamsiniz, aykırı olmak namına yapıyorsanız, üzgünüm çok özentisiniz. Yok, aş eren hatun moduna girip “sigaram geldi!” diye kriz-atağı geçiriyorsanız, üzgünüm bir bağımlısınız. Bu durumda size şu şarkıyı hediye ediyorum;

“We’re so creative so much more
High above but on the floor.
It’s not a habit it’s cool i feel alive
If you don’t have it, you’re on the other side
I’m not an addict.
That’s a lie.”


Bu hikayenin sonunda gökten 3 elma yerine, şiddetli bir sağanak düştü. Şemsiyemiz vardı bizim. Muradımıza da erdik. Kerevete de siz çıkın lakin yoruldum.

0 Yorum 0 Yorum  | 

« Bölüm 1

Geleceğin taksisi: “Deniz taksi”
İstanbul’daki ulaşım sorununun çözülmesine katkı sağlayacak bir diğer proje de, Teknoloji Holding şirketlerinden T-Design tarafından hayata geçiriliyor: Deniz taksi.

İçerdiği teknoloji açısından dünyada bir ilk olan deniz taksi üstünde iki yılı aşkın bir süredir uğraşan T-Design tasarım ekibinin çalışmaları, mühendis ve yazılımcılarının çabaları ile son aşamasına varmak üzere. Kasım ayı içerisinde ilk prototipi suya indirilecek olan deniz taksi, en ufak ayrıntısına kadar düşünülmüş bir yönetim sistemiyle birlikte tasarlanmış.

Uygulama, özel olarak geliştirilmiş deniz taksileri, yine özel olarak hazırlanmış bir iskele sistemi, GPS, son teknolojiyi kullanan bir iletişim altyapısı ve ödeme sistemini içeriyor.

Saptanan yerlerde özel iskelelerin kurulmasından sonra, deniz taksiler tek bir telefon ya da kısa mesajla çağırabilecek. Çağrı alındıktan sonra, merkezdeki kişi, GPS uydularından gelen bilgilerin işlendiği ekrandaki haritaya bakacak. Denizde seyretmekte olan 200 kadar “deniz taksi”nin birer nokta olarak gözüktüğü Marmara ve Boğazı gösteren haritayı inceleyen operatör; durağa en yakın tekneyi simgeleyen noktanın üzerine bir kalemle dokunarak, onu istenilen iskeleye yönlendirecek. Yolcuya ise, kendisini hangi saatte, hangi plakalı taksinin alacağını bildiren bir mesaj gönderilecek. Bu sistemde, taksiye binecek yolcu, ödemesini; nakit, kredi kartı ya da cep telefonu faturasında tahsil şıklarından birini seçerek yapabilecek.

“Gerçek olamayacak” kadar güzel, değil mi? Oysaki gerçek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni de heveslendiren bu sistem, şimdiden Amerika Birleşik Devletleri’nden siparişler almış.
Deniz taksinin bir başka cazibesi de, maliyetlerin öteki sistemlere göre düşük olması. Yeni altyapı, yol yatırımı gerektirmiyor. Hesaplanan kârlılıkları kara taksilerinin 5-6 katı olan deniz taksiler, kara taşımacılığından çok daha ekonomik. Ticari deniz taşıtlarından ÖTV alınmaması, litresi 1.400.000 lira olan mazotu, bu araçlar için yüzde 40-50 daha da ucuzlatıyor.

Ambulansı, karakolu, sahil güvenliği bile var!

“Buraya kadar tamam da, nereden çıktı bu proje” mi diyorsunuz? Anlatalım: İstanbul’da, belediye sınırları içinde, yaklaşık 260 kilometrelik bir kıyı şeridi var. Banliyö sistemi ve karayollarının kıyılara paralel şekilde kurulmuş olması, önemli yerleşim merkezlerinin çoğunun, denizden rahatça ulaşılabilecek konumda gelişmesini sağlamış. İstanbul’un denizle bu kadar iç içe olmasına karşın, deniz ulaşımının toplu ulaşımdan aldığı pay sadece yüzde 3!

İstanbul’da, gelecekte, kitle ulaşımının şu veya bu şekilde yeraltına ve denizlere yönelmesi gerektiğini gören T-Design Genel Müdürü Kerem Güvenç’in aklına “deniz taksi” fikri, 14 yıl önce, daha üniversitede bir öğrenciyken gelmiş: “Aslında benim keşfettiğim bir şey değil bu. Hemen her İstanbullunun aklına gelen bir fikri, hayata geçirdik sadece!”

Deniz taksi sayesinde, şu an otomobil ile ulaşımın zorluğundan dolayı vazgeçilen; Sarıyer-Şile, Paşabahçe-Büyükada, Rumeli Kavağı-Silivri, Yeniköy-Bayramoğlu, Yeşilköy-Beykoz gibi uzak noktalar arasındaki ulaşım, bundan böyle hızlı ve konforlu bir şekilde gerçekleştirilebilecek.
T-Design, deniz taksilerin tasarımında engellileri ihmal etmediği gibi; çocuk arabası ve bagaj koyulacak bölümleri de düşünmüş. Avcılar’dan Yalova’ya, Adalar’dan Rumeli Kavağı’na uzanan kıyı şeridine yerleştirilecek 60 rıhtımın tasarımında da, insan ve eşya taşımacılığını kolaylaştıracak her türlü ayrıntı bulunuyor.

Deniz taksilerin kullanım alanı çok fazla. Deniz ambulansı olarak tasarlanan ünitelerle hastaya denizden acil ulaşım imkânı sağlanacağı gibi, Yalova gibi uzak noktalardan hasta taşınması da mümkün olacak. Nitekim, ismi bizde saklı olan bir özel hastane, bu araçlardan bir “ambulans filosu” kurmak için harekete geçmiş bile. Yine T-Design tarafından tasarlanan deniz karakollarıyla, emniyet güçlerinin olay yerine intikali çok kolaylaşacak.

Harika tasarımlar

Aracın kapalı yolcu kabini, iyi izole edilmiş, yolcuların hava koşullarından etkilenmeyeceği şekilde tasarlanmış. Kabin havası, gerektiğinde yolcular ve operatör tarafından kontrol edilebiliyor.

Yolcu koltuklarında da konfor ve güvenlik ön planda. Her koltukta ayrı emniyet kemeri sistemi var. Yolcu koltuklarının sırtlık bölümünde, acil durumlarda kullanılmak üzere her yolcu için bir adet can yeleği bulunuyor ve acil durum anında kullanılacak duruma geliyor. Yangın alarmının devreye girmesiyle, hassas elektronik alıcılar otomatik olarak devreden çıktığı gibi, operatör manuel kullanım ile sistemi devre dışı bırakabiliyor ve elektronik alıcılar, sıcaklık algıladıkları bölümleri basınçlı su ile soğutuyor!

Denizde yolculuk denilince, insanın aklına “güvenlik” ve “sarsıntısız seyahat” geliyor. T-Design Genel Müdürü Kerem Güvenç, bu noktada taksinin gövdesinin katamaran olmasına dikkat çekiyor; “Eğer bu tekneler tek gövdeli olsaydı, araç her dalgadan çabuk etkilenir; hava bozduğunda, yanından tanker geçtiğinde, ceviz kabuğu gibi sallanırdı. Halbuki bizim tasarladığımız tekneler dalgalarda zıplayarak değil, suyu yararak gidiyor.”

T-Design tasarımcıları, deniz taksilerin uzunluğunu belirlerken, ilginç bir veriden hareket etmişler. Kerem Güvenç anlatıyor: “Marmara’da özellikle lodoslu günlerdeki dalga aralığını ölçtük ve bunun 5 ve 9 metre olmak üzere iki farklı uzunlukta olduğunu bulduk. Bu yüzden, katamaranların uzunluğunu, hem iki dalganın arasında kalmayacak, hem de aynı anda iki farklı dalganın üzerinde sekebilecek bir boyda tuttuk.”

Gelecekte İstanbul taksilerinin karada olmasa bile, denizde teknolojinin tüm nimetlerinden yararlanacakları kesin... Kara taksilerinin “kara kara” düşünmesinin zamanı geldi de geçiyor gibi: “Sayın taksi şoförleri, sıkı bir yağmurda yarısını su basan İstanbul’da, artık aracınıza binecek müşteri bulamayabilirsiniz!”

0 Yorum 0 Yorum  | 06 Eylül, 2005

İngiliz gezi kitapları yayınevi Alastair Sawday Publications tarafından Special Places to Stay: Turkey adıyla yayımlanan kitap, Türkiye'de butik tarzda hizmet veren 192 oteli tanıtıyor. “Küçük Oteller Kitabısatın almak için tıklayın!
İlk baskısı 14.000 olan Special Places to Stay: Turkey, Britanya'nın kitap dağıtım devi Penguin tarafından dağıtılıyor.

Yurtiçinde yılda yaklaşık 40.000 kilometre yol alarak, kitaptaki tüm otelleri her sene en az bir defa ziyaret eden, çoğunda en az bir gece konaklayan Sevanyanlar, otel seçimindeki kriterlerini şu şekilde ifade ediyor: “Bazı yerler vardır, kapıdan girer girmez ‘Ah ne iyi oldu da geldik!’ dersiniz, ruhunuz şenlenir. Öyle mekanları arıyoruz. Yer, çevre, konum çok önemli, etrafın güzel olması lazım. Binasıyla, odasıyla, karyolasıyla, bahçesiyle tesisin kendisi de çok önemli. Ama hepsinden önemlisi insan unsuru... ‘Bu otelin sahibi benim gerçekten mutlu olmamı istiyor’ duygusunu anında hissedersiniz. Kapıdaki tabelasından masadaki çiçeğinden, çantayı taşıyan çocuğun yüz ifadesinden sezersiniz. Böyle yerleri tanıtıyoruz ve para karşılığı otel tanıtımı yapmayı asla kabul etmiyoruz.”

Kitabın yazarlarından Sevan Nişanyan, "Rehberin Türkiye'de kaliteli turizmin gelişmesi yönünde önemli bir katkı sağlamasını diliyoruz." dedi. Sadece yurtdışında dağıtılacak İngiltere baskısının, Türkiye'de yayımlanan Küçük Oteller Kitabı ile kısmen benzer içeriğe sahip olduğunu söyleyen Nişanyan, “İngiliz okurunun tercihlerini, ihtiyaçlarını, bakış açısını göz önünde bulundurarak kitabın içeriğini yeniden oluşturduk.” dedi.

(kaynak: turizmde bu sabah)

eğer eğlenceye ihtiyacınız varsa tavisye edebileceğim kitap;
Oteller Kitabı
Ferhan Şensoy Ferhan Şensoy Kitapları

yoksa...

Küçük Oteller Kitabı 2005
Sevan Nişanyan, Müjde Nişanyan Boyut Yayın Grubu
IDéEFIXE Fiyatı : 13,78 YTL / 13.777.778 TL + KDV

Küçük Oteller Kitabı The Little Hotel Book 2004
Sevan Nişanyan, Sevim Karabıyık, Müjde Nişanyan Boyut Yayın Grubu
IDéEFIXE Fiyatı : 16,20 YTL / 16.203.704 TL + KDV

0 Yorum 0 Yorum  | 

Avrupa'nın ilk kıtalararası ekspresi olan Orient Ekspresi (Şark Ekspresi), her yıl olduğu gibi, bu yıl da Eylül ayında Türkiye'ye geliyor.
Orient Ekspresi, yarın saat 10.00'da Kapıkule'den hareketle, saat 15.15'te İstanbul Sirkeci Garı'nda olacak.

Türkiye'de iki gece kalacak olan ekspres, 9 Eylül Cuma günü saat 17.00'de Sirkeci Garı'ndan hareket edecek. Aynı gün saat 22.50'de Kapıkule sınır kapısından Türkiye'yi terk edecek olan ekspres, Bükreş, Budapeşte, Viyana güzergahını takip ederek, Venedik'te seferini tamamlayacak.

Avrupa'nın ilk kıtalararası ekspresi olan Orient Ekspresi, Paris'ten ilk seferine 4 Ekim 1883 tarihinde çıktı. Belçikalı işadamı Georges Nagelmackers'in hizmete soktuğu Orient Ekspresi'nin ilk seferinde, Paris'ten Varna Limanı'na kadar trenle seyahat eden yolcular, oradan buharlı bir gemiyle İstanbul'a geldiler.

Avrupa'nın en romantik şehirlerine yolculuk yapan buharlı Orient Ekspresi, Agatha Christie'nin "Doğu Ekspresi'nde Cinayet"i de dahil olmak üzere, pek çok edebi esere esin kaynağı oldu.

(kaynak: turizmde bu sabah)

0 Yorum 0 Yorum  | 

Gelecekte duymayacağımız bir cümle:

“BEN KARŞININ TAKSİSİYİM, ABİ!”

Yalova’dan Bahçeşehir’e gitmeniz gerekiyor. Tek yapmanız gereken, kısa bir mesaj atarak sizi Yalova’dan alması için deniz taksiyi çağırmak! Sadece 1,5 saat sonra Bakırköy’desiniz! İskeleden sizi alacak ikinci taksiye ise, sadece gideceğiniz sokağın adını söylemeniz yeterli. Uyduların yönettiği ikinci taksinin şoförü, sizi kapıya kadar bırakıyor! Bu bir hayal değil.

İstanbul’da 622.456’sı bayan, 2.396.089’u erkek olmak üzere toplam 3.018.545 sürücü bulunuyor (2001). Her gün yaklaşık olarak, özel otomobillerle 2 milyon, minibüslerle 2 milyon, İETT otobüsleriyle 2 milyon, özel halk otobüsleriyle 750 bin, hafif metroyla 500 bin, taksi ve dolmuş taksilerle 500 bin, demiryolları ile 375 bin, denizyolları ile 250 bin yolcu taşınıyor. Kayıtlı motor sayısı 2,3 milyon olan İstanbul’da, ancak 252 bin taşıta cevap verebilecek otopark var. Her gün Trafik Sicil Dairesi’ne kaydolan 450-500 araç İstanbul trafiğine katılıyor. Bu, her gün İstanbul’a, en azından bu araçların uç uca eklenmiş uzunluğunu karşılayan 4 kilometre yol yapılması gerektiği anlamına geliyor.

Okuması bile yorucu değil mi? Aslında, bu rakamlara boğulan paragrafta, size anlatmak istediğimiz, İstanbul’un nasıl bir sona gittiği konusunda fikir verebilmek.
Şimdi bir nefes alın ve muhtemelen bunalarak okumaya çalıştığınız ilk paragrafı bir kez daha okuyun. Yukarıdaki ürkütücü tablodan, bu gidişle yakın bir gelecekte İstanbul’da “kımıldayamayacağımızı” çıkarsamak için kâhin olmaya gerek yok.
Sadece bu kadar mı? Gelecekte değil hareket etmek, gideceğimiz yeri bulmakta bile zorlanacağız! Bir uçtan bir uca uzaklığı 150 kilometreyi bulan bir alana yayılan İstanbul, 769 mahallesi ve 10.000’i aşan sokağı ile Avrupa’nın pek çok ülkesinden daha büyük ve kalabalık.

Taksicilerin bitmeyen “nöbet değişimi”

İstanbul’u asıl çekilmez hale getiren, yolda duran taksilerin yüzde 90’ının “ne hikmetse” karşının taksisi olması! İstanbullulara her sabah “Anadolu ve Avrupa yakası taksicilerinin her sabah nöbet değiştirdiğini” düşündüren bu durum, pek çok olumsuzluğu da beraberinde getiriyor. Gideceğiniz yere çok daha uzun bir yoldan ve geç varmak bir yana, ara sokaklarda kaybolabilir ve hatta oraya hiç varamayabilirsiniz.

Peki bu eziyetin bir çözümü yok mu? Aslında var. En fazla birkaç yüz dolarlık bir masrafla, tüm taksilere takılabilecek bir GPS alıcısı, İstanbulluların çilesine son verebilir. İstanbul’da bir taksi plakasının 400 milyara ulaştığı göz önünde tutulduğunda, bu gerçekten komik bir rakam.
Avrupa’nın pek çok ülkesinde taksiler için artık zorunlu kılınan GPS alıcılı yol göstericiler, size gideceğiniz yolu, en hızlı ya da en kısa rotaya göre çizebiliyor. Sadece bu kadar mı? Değil elbette...

Diyelim ki, Üsküdar’dan Akmerkez’e gideceksiniz. Cep bilgisayarınıza yola çıktığınız ve varmak istediğinizi noktayı girdiğinizde sistem size rotayı çizip, en kısa yolu gösterebilmekte. GPS yol göstericilerinin bu “asli görev”lerinin dışında pek çok yetenekleri daha var. En etkileyicileri arasında; yanlış bir yöne gidilmesi halinde kullanıcının uyarılması, hız ölçümü, gökyüzündeki uyduların konumu ve frekans güçlerinin görüntülenmesi gibi.

İstanbul’un sayısal haritasını çıkarmak

Sistemin işleyişi aslında çok basit. Özünde, araçlardaki alıcıların bir dizi alçak yörünge GPS uydusu ile iletişime girmesi yatıyor. Teorik olarak bir yerin enlem, boylam ve yüksekliğini saptayabilmek mümkün; ancak, yeni nesil GPS alıcıları aynı anda 11-12 uydu ile iletişime geçebiliyor. Bunun nedeni, uyduların konum belirlemedeki hata payını, araçların dar ara sokaklarda rahat yol almasını sağlayacak bir düzeye indirebilmek. Nitekim, yeni nesil GPS alıcılar, hata payını “maksimum” 30 santime kadar düşürmüş durumda.

Peki, tek başına bir GPS alıcısına sahip olmak yeterli mi? Elbette değil. Bulunduğunuz noktaya ilişkin uzaydan aldığınız koordinatları anlamlı kılacak bir sayısal İstanbul haritasına da ihtiyacınız var.

Haritaların hazırlanmasına gelince... Avrupa kentlerinde iyi hazırlanmış bir şehir haritası bile “üç aşağı beş yukarı” bu iş için yeterli olurken, söz konusu şehir “İstanbul” olunca işler değişiyor. Binalarının yüzde 60’ı ruhsatsız ve gecekondu niteliğinde olan İstanbul’u kâğıt üzerinde tüm sokaklarıyla gösteren güvenilir bir “harita” ne yazık ki yok!

Nitekim, yaklaşık dört yıl önce İstanbul’un ilk sayısal haritasını hazırlayan TED Yazılım, kentin sokak haritasını çıkartabilmek için çok yüksek çözünürlüklü uydu fotoğraflarını paftalayarak, sokakları isimlendirmek zorunda kalmıştı.

İstanbul’un sayısal bir haritasını hazırlamanın zorlukları burada da bitmiyor. Bu haritaları hazırlayan firmaların, iki-üç ayda bir güncelleme yapmaları da gerekiyor. Böylelikle, sistemi satın alanlar, İGDAŞ ve İSKİ’nin “sürpriz” altyapı çalışmalarından ya da uzun soluklu metro kazılarından etkilenmiyorlar.

Taksiler nazlanıyor

İstanbul’un taksilerine takılabilecek GPS sistemi, yaklaşık dört yıldır mevcut. Sadece İstanbul değil, Türkiye’nin tüm büyük kentlerinin haritaları hazır. Örneğin, son Bilişim Fuarı’nda, Navturk’un tanıtımını yaptığı çözüm; İstanbul, Ankara, İzmir ve 15 bin km’lik şehirlerarası anayolları kapsıyordu. Navturk’un bu çözümü, Güney Koreli otomotiv devi Hyundai tarafından şimdiden satın alınmış durumda.

Dünyanın dört bir yanındaki taksilerde var olan GPS sistemlerinin İstanbul’a yaygınlaşamamasının nedeni, yasası çıktığı halde araçlara “yazarkasa” konulmamasındaki neden ile aynı.

GPS sistemlerinin işlevi yalnızca yol bulmakla sınırlı değil. Asıl görevi, kişilerin takside, acil anlarda ya da bilmedikleri bir yerde gezerken kullanabilecekleri bir “evren” yaratmak. Bu yüzden, söz konusu sistemlere hastaneler, karakollar, eczaneler, hatta restoran ve sinemaların koordinatları da yüklenmiş.

Ali Işıngör'ün kaleme aldığı ve FOCUS Dergisinde yayımlanan bu güzel yazıyı sizlerle paylaşmamıza izin veren FOCUS Dergisi ekibine teşekkürler.

0 Yorum 0 Yorum  | 04 Eylül, 2005

o'nunla ender gülebildiğimiz kuru yaz günlerinde; yağmur yağınca istanbul'da sokakların, george a romero'nun her hangi bir filminden farksız olduğuna karar vermiştik.

3 eylül 2005 istanbul yağmurundan sonra da sokaklarda düşündüğümüzden farklı bir manzara yoktu. taksiye önce binmek için birbirlerini şemsiye darbeleri ile öldüren insanlar, taksicilerin su sıçratarak kızdırdığı ve zombie dönüştürdüğü yayalar vardı.

ve ben yine bir yağmurda özlediğim güvenli ve rahat taksiyi bulamadan mp3 playerımdaki üç beş yağmur şarkısını dinleyerek eve döndüm.

0 Yorum 0 Yorum  | 

Eğer toplu taşıma araçlarını kullanacaksam öncelikle İETT ‘nin web sitesindeki İstanbul Toplu Taşım Bilgi Sistemi (Oraya nasıl giderim? diye de geçiyor) sistemini kullanarak kullanabileceğim otobüs hatlarını, güzergahı, haritadan gideceğim yerin yakınındaki durakları ve alternatifleri öğreniyorum. Daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi ‘nin bir hizmeti olan İstanbul Kent Planı uygulamasını kullanarak durak ile gideceğim yer arasındaki güzergahı öğreniyorum. Bazen biraz daha abartıp Google Maps kullanarak İstanbul ‘un kuşbakışı görüntüsüne de baktığım oluyor.
yukarıdaki paragrafı karamalar.net'in sahibi emre yazmış. emre'nin sitesinde ankara ve izmir için de ipuçları var.

emre'nin bu yazısından sonra biraz düşündüm de acaba gideceğimiz yere doğru yola çıkmadan önce kaçımız böyle hummalı bir çalışma içine giriyoruz? böyle durumlarda genelde ekşi sözlüğe bakıyorum veya gideceğim yerin yakınında olan tekil binaları öğrenmeye çalışıyorum.

sizin tecihleriniz neler?

1 Yorum 1 Yorum  | 03 Eylül, 2005

"Gidilen yerden çok yolun kendisi önemli olunca, Eminönü'nden Kadıköy'e gitmek bile maceraya dönüşebilir"
- Özcan Yurdalan
FOCUS dergisinin “100 rota, 100 Macera...” ekinden alıntaladığım bu cümle taksimetre'nin bu güne kadar anlatmaya çalıştığının kısa bir özeti gibi.

1 Yorum 1 Yorum  | 02 Eylül, 2005

Taksiye binip de bir kez olsun şikayetçi olmayan var mıdır! Taksi şoförlüğü, ‘Hiçbir şey yapamazsam taksi şoförlüğü yaparım’ diyecek kadar ciddiyetsiz bir iş midir!

İstanbul gibi bir metropolde taksicilerle yaşadığımız tatsızlıklar mecbur kalınan bir alınyazısı mıdır? Sürekli bindiğiniz durak taksilerinden bile azar işitip yolda indiriliyorsunuz, sigara içiyor diye uyardığınızda tersleniyorsunuz, kısa mesafe bindiniz diye beş karış suratla cezalandırılıyorsunuz, kokan ve camına tornavida saplanmış, küllükleri çıkarılmış otomobillere mecbur bırakılıyorsunuz. Peki hepsi mi böyle?

Cevap yine taksi şoförlerinden geliyor, ‘Bir elin parmakları kadar azaldık.’ İstanbul’da 2600 taksi durağına bağlı 9 bin taksi çalışıyor. Başıboş gezen taksi sayısı ise yine 9 bin. Geçtiğimiz ay İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş taksicilerle zirve yaptı. Fazla mesai yapıyorlar, sosyal güvenceleri yok ve İstanbul trafiğinde direksiyon sallıyorlar. Tahammülleri nasıl zorlanıyor anlıyoruz ama onların terbiye(sizlik) sınırları da müşterileri zorluyor. Peki müşteriler olarak elimiz kolumuz bağlı mı? Bu böyle gelmiş böyle mi gidecek?